5 Ağustos 2009 Çarşamba

PR sektörünün çivilerini yerine takıyoruz

Marketing Türkiye'nin bir PR profesyonelinin içini dökmesi ile ele aldığı medya ve PR ilişkisi üzerine haber çalışması büyük yankı uyandırdı.


Haberin önümüze düşmesi ile birlikte bir çok PR profesyoneli olarak aynı durumlarla karşılaştığımızı hatırladık, hak verdik.


PR sektörünün çivisi çıkıyor derken "İletişim"in ne demek olduğunu bilen markaları, kendi faaliyetlerine bakış açısı ve yetkinliği ile markaları yönlendirebilen, onların çözüm ortağı olan PR profesyonellerini, halkla ilişkiler fonksiyonunu maksimum verimle kullanmasını bilen medya mensuplarını ayrı tutmalıyız...


Sorunları olaylar ve devamı bazında ele alırsak çözümsüzlüğün hep "başedilmesi zor" insan modelinden kaynaklandığını görmek çok da zor değil.


PR-müşteri-medya üçgeninde en hassas görev, talepleri dengeleyen halkla ilişkiler fonksiyonuna düşüyor tabiki de... Fakat ortada bir sorun varsa üç taraf da bunu paylaşıyor..


Bir tarafta beklentilerini sadece kafasına koyduğu gazetede yer almak olarak şekillendiren, kendi faaliyetlerini, haber değeri taşıyıp taşımadığını, medyanın gündemini sorgulamayan müşteri modeli...


Diğer tarafta "haber" ve "etik" kavramlarından uzak, medya organından başka herşey gibi duran yayınlar, mesleğini fırsatçılığa çeviren, acaip beklentilerini arsızca ortaya koyan medya mensupları...


PR tarafında ise ilişki yönetimini beceremeyen, olayları birer iletişimci olarak yönlendirme ve tansiyonu düşürme yeteneğine sahipken, abartan, işi içinden çıkılmaz hale getiren, kimden ne bekleyeceğini bilemeyen ve hizmet verdiği müşteriyi de doğru yönlendiremeyen çalışanlar...


Çok eski bir zamana gitmiyorum ama PR sektöründe çalışmaya başlayalı henüz birkaç hafta olmuşken...Medya mensuplarının davet edildiği bir organizasyonda katılımı netleştirmek için telefonlar açıyordum... Birazcık empati yeteneğine sahip bir insanın yapacağı gibi gazetecilerin sadece bu mailleri okuma ve telefonları yanıtlamak için bile ne kadar çok zaman harcayabileceğini tahmin ediyordum. Bu sebeple aradığım gazetecilere nezaketen bir teşekkür etmek zor gelmiyordu. Fakat bu sırada telefonuma çıkan egosu şişik sevgili basın mensubu biraz da çaylaklığımı sezmiş olacak ki beni TDK gibi sorguya çekti. Efendim LCV için arıyorum diye belirtince merak etmiş, LCV ne demekmiş...İlk önce şaka yapıyor sandım, güldüm..Sonra ciddi ciddi açıklama beklediğini farkedince el mahkum söyledik tabi...Ama içimden başka türlü bir açılım geçmedi dersem yalan olur...Bu sadece bir örnek...Bunun dışında telefonda esneyenler, neler neler...


Eminim her üç tarafa da gidilip sorulduğunda kendilerine garip gelen davranışlar silsilesini anlatabilirler. Burada sadece kendi gözümden anlatmak istedim. Daha önce de belirttiğim gibi olayın tümüyle normal olmayan insan psikolojisinden kaynaklandığını düşünüyorum...


Çözüm nerede dersek, biraz omurgalı duruştan ve bu garip davranışları sergileyenlere nezaket çerçevesi içinde paye vermemekten geçiyor. Birlik olarak üç tarafın da algılarını açması ve çoklu fayda için çalışması...Sonuçta marka iletişim olmadan, iletişim danışmanları iletişim kanalları olmadan, medya ise haber olmadan var olamaz...Çok şanslıyım ki hizmetlerin hakkıyla yerine getirildiği bir yerde öğrendim bu dünyayı, çaylaklık dönemimi atlattım...


Konuyla ilgisi olduğunu düşündüğüm, Necla Zarakol tarafından daha önce kaleme alınan bir yazıyı da ekliyorum...





Hiç yorum yok: