21 Kasım 2008 Cuma

Şu "Pre-cycling" dedikleri...


Gün geçmesin ki değişen yaşam tarzlarımızla ilgili yeni bir konsept ortaya atılmasın. Çevreyi koruma bilinci ile hareket eden ve Al Gore'un dediği gibi değişime hazır olanlar "geri dönüşüm" konusunda bugüne kadar çok şey yaptı. Şimdi de aramıza "Pre-cycling" katıldı.Ön dönüşüm diye tabir edebileceğimiz bu kavramın felsefesi aslında geri dönüşüme lüzum bırakmadan kullandığımız her ne ise onu atılmayacak bir formata sokmak. Bu bağlamda atılmayan alışveriş torbaları çok moda olmuştu. Hatta bu konuda WWF bez torbalar çalışması kayda değerdi. Ayrıca alternatif iletişim yöntemleri kullanmak da( kağıt işi yerine elektronik ortam) bir çözüm.

Ön-dönüşüm bilinci tüketiciye satın alma aşamasında bir öngörü sağlıyor. Aldığınız ürünün geri dönüşümündense tekrar tekrar kullanılabilmesi anlamlı. Her ürün grubuna uygulanamaz fakat yaşam tarzımızdaki küçük değişikliklerle bir "öndönüşüm" cü olmak pek de zor değil.


Öndönüşüm ve geri dönüşüm bilincine sahip olmak dolayısıyla tüketicilerin markalara bakışında da bir fark yaratmış durumda..Bu da en basitinden tekrar tekrar kullanım beraberinde daha az tüketim trendi ile gözlenebilir. Daha az tüketimin yaygınlaştığı bir pazardan pay almak ise biraz yeşile oynamaktan geçiyor. Bu kadar sömürülmüş bir kelimeyi kullanmak istemesem de sürdürülebilirlik lafı çok ağır kalıyor. Belki de buna da sadelikle yaklaşmak gerek."çevreye duyarlılık"...

Üretim süreçleriniz, ürünleriniz, ürünlerinizin avantajları, tekrardan el değiştirmesi mümkün bir ürünse getirisi, ambalajı, geri-dönüşüm alternatifleri...


Geleceği bu yönde kurgulamayan markalar kaybedecek gibi görünüyor. Nitekim hibrid arabaları ilk üretildiğinde( ki üretim sürecinden ömrünü tamamlamasına kadar çevreye duyarlılık konusunda en efektif yöntemler kullanılıyor), diğer otomotiv markaları uzak durarak kafada hesaplar yapıyordu. Şu anda ise bakın, bu trendi yakalamak için Ar-Ge departmanları nasıl çalışıyor???...Çünkü o marka, insiyatifi aldı ve değişen bir dünyada tüketicilerin değişen yaşam tarzlarına uygun o arabayı üretti.

Öndönüşümcü olmaya hazır mısınız? O zaman bunları bir inceleyin...

8 Kasım 2008 Cumartesi

Medya ve Halkla İlişkiler

Medyada görünürlük sağlamak, bir de olumlu içerikle yansıması birçok halkla ilişkiler faaliyetinin odak noktası. Her zaman dediğim üzere anlatacaklarının farkında olmak da bu çalışmaların olumlu yansıması için bir yol açıyor. Bu konuda dinlediğim bir telekonferanstaki uzman da tam bu noktaya değiniyor: Hikayen nedir? Gerçekten haber değeri taşıyor mu?

Bunlardan birincisi ürün&hizmetlerden ya da herhangi bir olaydan bahsederken hangi probleme çözüm getirdiğinizi, hedef kitlenin bundan ne yarar sağlayacağını anlatmak. Yani kamuoyu açısından, onların anlattığınız hikayeden ne çıkarabileceğini onların dilinden anlatmak. Haberleri medyanın kullanabileceği formatta sunmak. Çünkü medya sizin ne yaptığınızla haber değeri olduğu sürece ilgileniyor. Haber değeri yaratmanın yolu da haberin hedef kitlesinin isteklerini ve arayışında olduğu noktaları bilmek, içeriği bu şekilde hazırlamak, hikayeyi inandırıcı, güvenilir ve onlara önem arzeden bir dilde aktarmak. Bu sizin ne kadar büyük olduğunuzla ilgili değil, onların size ve yaptıklarınıza ne kadar çok önem verdiği ile ilgili.


Bir diğer yol ise insanlardan bahsetmek. İnsanlar her zaman diğer insanlar hakkında birşeyleri merak ediyor, ilgi çekici buluyor. Bu yüzden organizasyondaki insanlar hakkında konuşmak, onların fikirlerini, vizyonlarını, deneyimlerini, tutkularını, geçmişlerini, ne gerçekleştiğini değil, gerçekleşenin ardındaki hikayeyi anlatabilmek önem taşıyor. Vizyon ve deneyim her zaman bir hikaye yaratıyor, mesela bir terfiyi değil ama terfinin ardındaki insanın hikayesini eşelemek gerekiyor. Ayrıca insanları bir konu hakkında uzman olarak konumlandırmak, onların anlatabileceği hikayelere de olanak sağlıyor. Geçmiş-şimdiki zaman-gelecek’ arasında bağlantı kuran herşey ilgi çekici hale getirilebilir. Bahsedilen insan kim, bahsedilen kişi hakkındaki dinamik ve heyecan verici olan ne, nasıl biri, bir lider mi, risk alıcı mı, problem çözücü mü?...Biraz okuyucu ya da izleyicinin kafasına girmek ve onların açısından bakmak gerekiyor. Drama, karmaşa olguları her zaman ilgi çekiyor.

Başka bir yol ise iş yerini, organizasyonu anlatmak. Organizasyonel kültürü, org. içi dinamikleri, terfileri, org. nasıl iletişim kurulduğunu, problemlerin nasıl çözüldüğünü, takım çalışmasının nasıl olduğunu anlatmak..”Biz böyleyiz” demek değil, ”bu böyle olmamızın sebebi, bu da nasıl olduğumuz” demek...Yani deneyimi, birikimi aktarmak...
Pazardaki konumu anlatmak da ayrı bir konu. Eğer pazarda söz sahibiyseniz ve bunu korumak istiyorsanız, profesyonelliğinizi ve birikimlerinizi aktarıp gerçek “lider” olarak konumlanabilirsiniz. Problemleri, trendleri, gündemi belirleyip, aktarabilirsiniz. Pazarda rekabet felsefenizi, çalışanlarınızı nasıl motive ettiğinizi, nasıl aidiyet yarattığınızı anlatabilirsiniz.


Geçmiş...Şimdiki zaman ve gelecekle alaka kuracak şekilde kuruluşunuzu, tarihinizi, geleneklerinizi dile getirmek. Geçmişteki bir olayın ya da kişinin günümüzdeki olgularla bağlantısını kurmak, hatta geleceğe atıflarda bulunmak. Geçmişte neredeydik, ne durumdaydık, şimdi neredeyiz, yarın için ne söylüyoruz?...Hem biten hem de kalıcı olan arasında nasıl bir hikaye yaratıyoruz?...

Sonuncu olarak güç...Yaptığınız, gerçekleştirdiğiniz herşey konusunda güçlü görünmelisiniz. Kurum içinde güç olarak neyi tanımlıyorsunuz? Bu gücü nasıl yansıtıyorsunuz ve bu onlar için neden önem arzetmeli? Çünkü güç , etkiyi getiriyor...