24 Ağustos 2010 Salı

Beyaz perde ve ekranda şeytanın avukatları: PR uzmanı kadınlar

Ne zaman bir sinema ya da tv yapımında Halkla İlişkiler sektöründe çalışan bir kadın profili yaratılsa, dikkat kesilir izlerim. Meslek gereği medya ile birebir çalışan kişilerin medya yapımlarında bu kadar acımasızca resmedilmesi ise beni her zaman şaşırtmıştır. Fakat en son Türk yapımı "Küçük Sırlar" dizisinde izlediğimiz bir PR uzmanı kadın konuyu farklı bir boyuta taşıdı. Çok içtenlikle söyleyebilirim ki diziyi biraz da rolün başına neler geleceğine dair merakımdan izliyorum. Çünkü genelde ekranlarda şeytanın avukatı rolüne bürünen PR'cılar, bu sefer yaşadıkları zorluklarla resmediliyor. Tanıdık diyaloglar: "Bu her zaman yaptığımız şey, daha yenilikçi bir şey düşünelim" , kadın yaratıcılığının ve sunacağı alternatiflerin son sınırında olmasına rağmen "sen biraz daha çalış" cümlesi, adı konkur olan ama kriterleri farklı bir boyutta yaşanan new business çekişmeleri, iki keh keh bir yemek tamam oldu bu iş tarzı anlaşmalar. Yine de bu portrede de diğerlerinde olduğu gibi sıkıcı olan taraf mesleğin ve sektörün ya çok eğlenceli gibi ya da çok akla zarar gibi gösteriliyor olması. Halbuki asıl resim bu şekilde değil.

Bu konu Küçük Sırlar dizisi ile aklıma geldi fakat dizi sezonlarını ve sinema filmlerini yakından takip ettiğim Sex and the City' nin atılgan PR'cısı Samantha Jones ayrı bir ekoldür kanımca. Özellikle Amerika' da popüler yapımların içinde resmedilen PR uzmanı kadınlar, sektörün Amerikalılarını rahatsız etmiş olacak ki Google' daki küçük araştırmamda şöyle bir yazıya rastladım: TV's POrtrayal of Women in PR -http://diversity.prsa.org/index.php/2010/08/tvs-portrayal-of-women-in-pr/ İzlediğim Samantha Jones, sürekli parti organize eden, VIP davetlere bir şekilde dahil olan, çalıştığını ve plan yaptığını pek göremediğimiz kendi tabirleriyle biraz bitcy & humiliating bir karakter. Evet sektör liderleri bu konunun ciddi ele alınması gerektiğini düşünüyorlar çünkü onlara göre fonksiyonlarından biri de itibar yönetimi olan bir meslek dalının önce kendi itibarını koruması gerektiğine inanıyorlar. Haklılar.

Şu anda adı aklıma gelmeyen başka bir Türk yapımında ise koridorda ayaküstü ne iş yaptığını soran kişiye "Halkla İlişkiler yani boş işler" cevabını veren bir karakteri hatırlıyorum. Bu şekilde etiketlemeler birincisi "iletişim danışmanlığı" işinin azımsamasına, ikincisi başka türlü işlerin "Halkla İlişkiler" ile karıştırılmasına - kurcalarsanız bu konu ile ilgili bir yazı daha yazmıştım -, üçüncüsü mesleği, aklında yanlış izlenimler ve kalbinde yanlış beklentiler olan yanlış kişilerin seçerek gereksiz bir kalabalık yaratmasına sebep oluyor.

Bakalım şeytanın avukatı ya da boş işler uzmanı olarak addedilen PRcıları ne kılıklarda seyredeceğiz daha...

İzleyelim görelim...