8 Kasım 2012 Perşembe

Sürdürülebilirlik: Yasalara "uymakla yetinmeyen" şirketler

7 Kasım tarihinde İstanbul Ticaret Odası' nda gerçekleştirilen CSR Seminar/ Bir Rekabet Avantajı Olarak Sürdürülebilirlik seminerine katıldım. Hollanda ile diplomatik ilişkilerin 400. yıldönümü kapsamında gerçekleştirilen etkinliğe Hollanda Başbakanı Mark Rutte katılım gösterdi ve gerçekleşen panelde düşüncelerini paylaştı.

Sürdürülebilirlik (söylenmesi gibi içi doldurulması da zor bir kavram olarak) hükümetler, şirketler, STKlar ve tüketiciler gözünden tartışıldı, Türk ve Hollandalı şirketlerden en iyi uygulamalar, öneri modeller paylaşıldı.

Burada tartışmaya açmak istediğim sürdürülebilirlik konusuna bütün bir resim olarak bakılmadığı sürece yapılan çalışmaların geçici çözümler olarak kalacağı...

Oturum öncesi sohbet ettiğim gazeteci beyefendiye aktardığım, diğer sohbet ortamlarında da sık sık bahsettiğim bir konu vardı. Dünya üzerinde hali hazırda 1 milyar civarında insanın temiz suya erişimi yokken, ve su bir çok üretim sürecinde çok önemli bir kaynak iken, sürdürülebilirlik çalışmalarının odak noktasına kendi üretim süreçlerini koymayanlar maalesef başarılı bir performans sergilemiyor. Bunun ilerisine erişebilen, yani sürdürülebilirlik çalışmalarını sadece kendi üretim ve dağıtım süreçlerine indirgemeden, bütün değer zincirine yaymaya çalışan şirketler ise en iyi uygulama örneği olarak bahsediliyor ve kendilerini sürekli aşmaya çalışıyorlar. Diğer uygulama örneklerinden ve modellerden ayrı ayrı bahsedeceğim fakat önceliği, sürdürülebilirlik konusunda uzun avdeli bir program yürütmekte olan Unilever' e vereceğim.
 
Unilever dünyada her gün 170 milyar civarında ürününün kullanıldığı bir şirket olarak, etki alanını genişletebileceğinin farkına varmış ve Unilever Sustainability Living Plan çerçevesinde, 2020 yılı sonuna kadar kendisine dünya üzerinde 1 milyar insanın sağlık ve esenliğini geliştirmek gibi bir hedef koymuş bir şirket. Bunu yaparken, cirosunu artırmayı ve çevresel etkisini % 50 azaltmayı başaracağına inanıyor. Tarımsal hammaddelerinin % 100 ünü sürdürülebilir kaynaklardan sağlamayı hedefliyor. Değer zincirinde nasıl bir fark yaratılmaya çalışıldığını anlatan bu videoyu izleyelim.





Bu video aslında Sürdürülebilirlik kavramının içini doldurmak için anlatılan bir çok modelden daha etkileyici ve akılda kalıcı. Çünkü sürecin nasıl tüm paydaşlara yayılabileceğini ve bu şekilde çevredeki ayak izini azaltabileceğini gösteren bir örnek.
 
Tabi kurumsal vatandaşlık kavramının da bugününe ve geleceğine bakmak gerek. Hollanda Başbakanı, hükümetlerin rolünün düzenlemeler ve uygulamalar için standart belirlemek ve şirketler ve bireyler için etkinlik ortamı yaratmak olduğundan bahsediyordu. Fakat hepimizin tahmin edebileceği üzere, şirketler ve bireyler, sadece halihazırdaki yasalara uymakla yetinse idi, ilerleme ve etki yaratma anlamında çok büyük aşama kaydedilemeyeceği bir gerçek. Uygulamaların ve yasal gerekliliklerin bir çok politiak ve ekonomik sebebi var, bunları ayrı tartışmak gerek. Bu anlamda sürdürülebilir iş modeli ve sorumluluk kavramının içini doldurabilen şirketler, gönüllülük esasında gerçek katma değeri yaratıyor. Ne dersiniz?