18 Mart 2009 Çarşamba

Labor omnia vincit - Emek her şeyi yener

Gerçekten zor...Kurumsal yönetim sürecinde halkla ilişkiler/ iletişimin stratejik önemini anlatmaya çalışırken, bir yandan da mesleğimizin saygınlığını arttırmaya çalışıyoruz. İletişimi küçümseyen, bir yan alternatif olarak vazgeçilebilir kılan tarzda yaklaşımlar hala var. Üstüne üstlük halkla ilişkileri basit, herkesin kolayca yapabileceği, canı sıkılanın kariyerinde bir değişiklik olarak ilk aklına gelen meslek olarak gördüğü alanın dışına taşımak, ilk önce ne yaptığımızı ve yapmaya çalıştığımızı anlamaktan geçiyor.


Mesleğimi seviyorum, ama ne zaman? Anlatılacak bir hikayesi olan herkesi dinlediğim gibi, anlatacak birşeyim olduğunda insanların dinlemesini istediğim zamanlar. Kendinizi dinletmek, bunca mesaj arasından sıyrılarak akıllarda yer edinmek, hem de bunu itibarlı ve sürekliliği olan bir şekilde başarmak o kadar kolay değil.


Tarde sed tute - yavaş ama emin adımlarla-


Birşeyi şak diye yapmak cadı Samantha'nın işi, benim işimse inşa etmek, bir süreç, bir zaman işi...Özellikle marketing pr yapıyorsanız satış arttırıcı fikirler üretmeniz beklenir. Anlık motivasyonlarla bir kişiyi satın alma sürecine yöneltmek kalıcılığınızı garantilemiyor. Eğer bir ürün kendini satamıyorsa ya üründe bir eksiklik vardır ya da hikayesinin anlaşılması için yeterli zaman vermemişsinizdir. Yıllar önce bir makarna markasının gerçekleştirdiği "makarnadan hayvan figürü yarat-resmini çek-gönder" yarışması, evimize gelen bir kutu makarna ile son bulmuştu. Bu sempatik girişimi bir süreliğine benimseyip, bir kutu makarnayı tükettikten sonra o marka bir daha evimize girmedi. Yani bir şeyler eksikti. Belki makarna kaliteliydi, lezzetliydi ama love mark olabilecek düzeyde devam eden bir iletişim çalışması hatırlamıyorum...İyi planlanmış ve uzun vadeli iletişim çalışmaları asıl işinizdir.


Esse quam videri- Öyle görünmek değil, öyle olmak-

Eskiden "birşey gibi" görünmek daha kolaydı. Kitlelerin haber kaynağı kısıtlı, kurumlar içe kapalıydı. Zaman zaman dışarı açılıp kendisi hakkında birşey söylediğinde insanlar o kuruma inanırdı,inanmak istemiyorsa zaman, efor ve düşüncesini adar, araştırmacı gazeteci gibi cımbızla söker, bulur fakat yine de bulduğunu da paylaşamazdı.

Şimdi oyunun tüm kuralları değişti. Şeffaflık zorunluluk haline geldi. Hem haber alma hem de içimizdekileri paylaşma konusunda sonsuz seçeneğimiz var. Bu da bir noktada mesajı göndereni köşeye sıkıştırıyor. Çünkü biliyor ki atıp tutmak eskisi kadar kolay değil. Bu bir bakıma atıp tutmak isteyen dinleyicilere de fırsat yaratıyor olsa da, kurumlar ve onları temsil eden iletişimciler ne söylediğinin çok farkında olmalı...

Vermek istediğiniz mesaj ve yaratmak istediğiniz algı konusunda gerçekçi olun, itibar yönetiyorsunuz. Harfleri ve cümleleri kandırarak gerçeklerle örtüşmeyen mesajlar verebilirsiniz fakat iletişim çağında foyanızın meydana çıkması an meselesi ve bu itibarınıza sunabileceğiniz en büyük tehdit.


Cogito, ergo sum- Düşünüyorum öyleyse varım-

Her hareketin altında bir beyin eforu yatmalı. Düşünmeden sarfedilen sözler, yapılan hareketler özellikle bir iletişimcinin kaçınması gereken durumlardır. Ayrıca düşünmek zihni açar, en azından konu üzerine bir şans verip, yaratıcılığın sınırlarını zorlar.
Sizden beklenen zaten klasik olmamanızdır, söylenmek istenenleri anlaşılacak formata sokma becerisi göstermenizdir, bunun için düşünmeniz gerekir, hem de bol bol.
Beyninizin her kıvrımını düşünmeye adayın, çünkü bir kere tembelliğe alıştırırsanız nefes almak bile zor gelmeye başlayabilir.
Docendo discitur - Öğreten öğrenir-
Sabah işe gitmek akşam eve dönmekten öte halkla ilişkiler mesleğine birşeyler katmak istiyorsanız, gördüklerinizi, duyduklarınızı, trendleri, fikirlerinizi, öngörülerinizi paylaşın. Aynı şekilde birşeyler paylaşan insanları da dinleyin. Ben oldum asla demeyin. Sektör içi paylaşıma ve dinlemeye her zaman açık olun, böylece ilerleme kaydettiğiniz gibi, kendinizle beraber mesleğinizi de bir üst noktaya taşırsınız.
Volens et potens - İstekli ve yeterlikli
Bu işi yapmayı gerçekten isteyin ve yeterlikleri anlamaya çalışarak sürekli kendinizi geliştirin. İkisi birbirini besler, yeterlikleriniz arttıkça motivasyonunuz artar motivasyonunuz arttıkça ise birşeyler üretmeye daha fazla istek duyar hale gelirsiniz.

Quidquid latine dictum sit, altum viditur- Latince söylenen söz kulağa derin gelir-

Tüm bunları neden Latince özlü sözler kullanarak yazdım? Çok büyük bir misyonu yok, sadece bir renk olsun diye...Bana ilham veren o sözlerin kaynağını görelim diye...Otium sine litteris mors est. - Edebiyatsız boş vakit öldürücüdür.


http://www.uludagsozluk.com/k/latince-sozler/

12 Mart 2009 Perşembe

Medya sosyal medyayı nasıl kullanıyor?

Geleneksel medya ile sosyal medya ilişkisi iletişimciler tarafından çok tartışılıyor. Geleneksel medya kanalları internet ortamında yayın yapmaya çoktan başlamışken sosyal medyanın da her türlü aracını kendi haber sitelerine entegre ediyor, siteleri içerisinde alt bölümler oluşturarak bir nevi okuyucunun/izleyicinin kendi medyasını yaratmasına da olanak sağlıyor.
Sosyal medya geleneksel medya için başka bir boyutta da işlev görmeye başladı. Özellikle internet/ teknoloji ile arası sıcak olan gazeteciler sosyal medyayı ciddi bir haber kaynağı olarak kullanıyor. Cision ve George Washington Üniversitesi'nin yaptığı araştırmaya göre genç muhabir ve editörler ise web'i kullanmaya daha yatkın.
Bu aslında yadırganacak bir durum değil, bültenlerin fakslandığı günlerden video/fotoğraf/link entegre edilmiş sosyal medya bültenlerine gelmişiz. Burada asıl sorunsal mesajların çoğaldığı, iletişimin bir tıka indirgendiği ortamda nasıl farklılaşacağınız ve PR'ın her zaman en çok mesaisini harcaması gereken konular: dikkat çekici başlıklar, içerikler vesaire vesaire...
Araştırmanın diğer ayağında ise hangi sosyal medyanın daha çok kullanıldığından bahsediliyor. Sonuçlara göre en çok kurumsal web siteleri, diğer web siteleri, bloglar kullanılıyor. Sosyal ağlar ve podcast gibi medya ise en az kullanılanlardan.
Geçenlerde dinlediğim bir webinarda konuk gazeteci, sosyal medyayı ele aldığı spesifik bir konu hk. konuşan insanları birarada bulabileceği bir platform olarak kullandığını belirtiyordu. Sosyal medya bültenlerini ise e-mail formatı yetersiz kaldığı için güzel bir alternatif olarak görüyormuş. Linkler, videolar vs. GW araştırmaları ise bunun tam tersini söylüyor. "Simple text" yani gereksiz herşeyden arındırılmış, amaca yönelik, tek vuruşluk metinler. Burada da yine başka bir medya ilişkileri uzmanlığı devreye giriyor: hedeflediğiniz gazeteciyi iyi tanıyın!!!
Türkiye'de medya ve sosyal medya arasındaki ilişkiyi, değil sosyal medyanın web'in bile ne kadar etkin kullanıldığını bilemiyorum, çünkü böyle bir araştırma sonucuna rastlamadım. Sadece orda burda çeşitli sitelerde gördüğüm kadarıyla en çok IT/teknoloji muhabir/editörleri sosyal medyayı kullanmak bir yana dursun, piri olmuş durumdalar haliyle.
Sosyal ağlarda hızını alamayan üyeliklerin ötesinde sosyal medya, medyanın gözünde bilgi kaynağı olarak konumlanacak mı, bilgilerin güvenilirliği ne olacak, bir süzgeçten geçecek mi bunların hepsi birer muamma. Gerçek olan ise bu iki kavramın birbirinin içine geçtiği ve medyanın sosyal medyayı rakip bir iletişim kanalı olarak değil de iş sürecine entegre etmesi gereken bir araç olarak görmesi gerektiği.