20 Temmuz 2009 Pazartesi

Sosyal Medya'da Etkin İşveren Markası Yönetimi

Mevcut çalışanlarınız, potansiyel adaylar, şirketinizden yolu geçmiş olanlar...Öğrenciler, genç profesyoneller, kıdemli yöneticiler...Sosyal medyada farklı kimlikleri ön planda olan ama bir şekilde işveren markanızın hedefinde olan kitle, sizin hakkınızda ne düşünüyor? Konumlandırmaya çalıştığınız işveren markası onlarla ne şekilde buluşuyor, ne şekilde gündeme geliyor ya da herşey bir tesadüfler zincirinden oluşan diyaloglardan mı ibaret?
Sosyal medyanın iki yönlü iletişime açık dinamiği, "çalışanlar" tarafında da farklı fırsatlar yarattı. Bir kurumun "işveren" olarak nasıl algılandığı ve hakkında konuşulanların ötesinde farklı ortamlar ve uygulamalar ile işveren ve hedef kitlesi arasında tam diyalog dönemi.
Çalışanlar tarafından orada neler oluyor sorusunu sorduğumuzda karşımıza dinlemek için zengin bir kaynak ve söz sahibi olmanın gücü çıkıyor. İşveren tarafında ise adapte olunması gereken, bilinçli çalışmalarla etkileşimi arttırabileceğimiz, bize gerçek iletişimi vaad eden, kontrol edemeyeceğimiz ama varlık göstererek iletişimin yüzünü pozitife çevirebileceğimiz, işveren markamızı layıkıyla yönetebileceğimiz bir ortam.
Potansiyel adaylar sizin nasıl bir işveren olduğunuzu gazetelerden okuyorlar, iş ilanları "eğer özenilmiş ise" gözlerine çarpıyor, iş görüşmelerinde sizi gözlemliyorlar. Klasik bir iş görüşmesinde onlara yöneltilen "sizin sormak istediğiniz birşey var mı?" sorusunu ise gerçekten bu cevabın samimiyetine inanacakları ortamlarda yöneltiyorlar.
Mevcut çalışanlarınız sizi bir anlamda temsil ediyorlar. Onların günlük sıkıntıları, koşuşturmacaları, yüklendikleri sorumluluklar, beklentileri bu ortama yansıyor. Kendi aralarında online komuniteler oluşturarak bir nevi iç iletişimi yönlendiriyorlar. Deneyimi ve gelişimi paylaşıyorlar. Bir sosyal ağ üzerinde paylaştıkları statü, iç morali yerinden zıplatıyor ya da yerin dibine batırıyor.
Eski çalışanlarınız...Belki de fikri en çok sorulanlar, çünkü en rahat konuşanlar. Onlar sizinle birlikte çalışan olarak geçirdikleri sürenin kendileri için ne anlama geldiğini, onlara ne kattığını, ne götürdüğünü işveren markanızı nasıl deneyimlediğini en detaylı anlatabilecek olanlar.
Burada üzerine basılması gereken bir nokta var: İK uygulamalarını insan odaklı kurgulamadığınız sürece işveren markası vaadlerinizle kesişmeyen koca bir balondan başka birşey değil.
Nereden başlamalı?
Öncelikle sosyal medyada sizin etiketinizle diyalog kuran mevcut çalışanlarınız için bir sosyal medya politikası. Çalışanların profesyonel kimliği önde ya da geri planda olması farketmiyor, bu tarz politikalar benimsemek hem kendi açılarından hem de işveren açısından sıkıntıya yol açacak durumları bertaraf ediyor.
İkinci olarak sosyal medyada işveren markanızın takibini yapacak ve sizi temsil edecek, bir iletişim noktası olarak konumlanabilecek yetkili bir isim belirleyin. Bu isim sosyal medya dinamiklerini bilen nitelikte, işveren markanızı da temsil edecek derecede şirketinizde deneyimli olmalı. Gerekli gördüğü noktalarda durumu kime pas edebileceğini bilmeli ve sosyal medya politikanızı benimsemiş olmalı.
Halihazırda sosyal medya ortamında dinleyici olarak yer alıyor, hakkınızda gerçekleşen diyalogları takip ediyorsanız, işveren markanızı ilgilendirebilecek her türlü gelişmeye de algılarınızı açık tutuyorsunuz. Bu durumda sizinle ilgili olabilecek içeriklere karşı yumuşak başlı bir tutum sergileyin, olumluları takdir edin (mesela emekli olan eski bir çalışanınızın duyguları, terfi alan bir çaylağın heyecanı:)), olumsuzları ise gerekli görülen noktalarda dahil olarak bilgilendirici ve pozitif bir tonda yönlendirmeye çalışın. Bir işveren markasının başına gelebilecek en kötü şey, eski çalışanlarının mutsuz bir biçimde bilinçli olarak karalama kampanyasına başlamasıdır. Eski çalışanlarınızın yanında olun, onların devam eden kariyerlerine katkıda bulunmaktan çekinmeyin fakat bilinçli karalamalar konusunda dikkatli olun, ciddiye alınacak kadar ağır suçlamalarla karşı karşıya kalırsanız, yasal haklarınızı kullanmaktan çekinmeyin.
Farklı sosyal ağları farklı uygulamalar ile besleyerek işveren markanızın etkileşimini arttırın. Çalışma ortamınızın nasıl bir yer olduğu ile ilgili videolar, şirketinizden ayrılanlar için kurulan "alumni" gruplar, iç iletişime açık olan kanallar vasıtasıyla düzenlenen online eğitimler, markanızı sosyal medya ortamına samimi bir tonda taşıyan ve çalışanlarınızın organik bir şekilde dahil olduğu kurumsal bloglar, sosyal medya ortamını kullanan yaratıcı işe alım yöntemleri, kurumunuzda vadedilen bir kariyerin hikayesinin iyi anlatıldığı bir kurumsal web sitesi...
Sosyal medyada işveren markanıza sempatik bir yüz, samimi bir ses tonu ve diyaloğa açık antenler kazandırın. Hedef kitlenize dikte etmeyin, onlarla diyaloğa girin, bu markanın çalışanı olmanın yaşattığı/ yaşatacağı pozitif deneyimi birlikte yayın.
Ve çalışanlarınızın sosyal medya kanallarına erişimlerini yasaklamayın...:)
Yararlı bir sunum...

3 yorum:

elifinbabasızeynebinbirtanesi dedi ki...

İşveren markası kavramı ile ilgili olarak birçok bilimsel makale okudum, ama sizin yazdıklarınızı okumak da gerçekten keyifliymiş:)
iyi çalışmalar dilerim.

dedi ki...

Çok teşekkür ederim :)

elifinbabasızeynebinbirtanesi dedi ki...

Lievens'e göre (2007), bir işverenin çekiciliği, sunmuş olduğu 'instrumental' ve 'symbolic attributes' e dayanır*. Sizce, bu iki etkeni, 'maddi özellikler' ve 'karaktere dayalı' özellikler olarak Türkçe yazına (literatüre) kazandırmak mümkün müdür? Ya da, siz olsanız bu iki etkeni hangi kelimelerle ifade ederdiniz?
Bu arada ben de bir blog sahibi oldum:) Belki ilginizi çeker. Ben pazarlama ya da halkla ilişkiler çalışmıyorum. Çalışma alanım, yönetim ve kısmen endüstri mühendisliği konuları. Paylaşım adresimi gönderiyorum, iyi çalışmalar dilerim:)
Bizi çalışmak kurtarır.
http://employerbrandingturkiye.blogspot.com/

* Lievens, F., (2007) Employer Branding in the Belgian Army: The Importance of Instrumental and Symbolic Beliefs for Potential Applicants, Actual Applicants, and Military Employees. Human Resources Management Spring 2007, Vol 46, No.1,pp.51-69