9 Ekim 2012 Salı

Şirketlerde Sosyal Medya Politikası ve İşveren Markası 2: Araştırma Sonucu ve Öneriler

Bir önceki yazımda yaptığım araştırmanın temelini oluşturan kavramlara ve motivasyonuma değinmiştim. Bilgi Çağı' nda tercih edilen işveren olmanın önemini, özellikle genç kuşak çalışanların beklentisinde olduğu esnek çalışma ortamlarının ve dinamik organizasyonel kültürün, bir taraftan inovasyon ve kendi kendine karar verebilme süreçlerini desteklediğini bir taraftan da şirket itibarı açısından kaygı verici durumlara sebep olabileceğini belirttik. Bu noktada, kurum itibarının ayrılmaz bir uzantısı olan çalışanların, sosyal medya politikaları ile nasıl sınırlandırılacağını değil, nasıl ellerinin güçlendirileceğini, bu ortamdan karşılıklı olarak en iyi nasıl yarar sağlanabileceğini araştırmak gerektiğini vurguladık. Bu yazıda ise çok özet bir şekilde en önemli çıktılara değineceğim.
 
Öncelikle çalışan genç kuşağın sosyal medya kullanım profili ortaya çıktı. Değinilmesi gereken enteresan sonuçlardan biri olarak anket kaıtlımcıları arasında 35 yaş altı olan hiç kimse "sosyal medya platformlarını kullanmıyorum" seçeneğini işaretlemedi. Bu sonuç Türkiye için sunulan çeşitli istatistiklerle de paraleldi, nitekim Internet World Stats, 2012' de, 35 milyon internet kullanıcısı ile Türkiye' yi internet penatrasyonu açısından dünya sıralamasında ilk 10' a yerleştirdi.
 
Kullanım profillerinde dikkati çeken bir diğer detay ise, genç kuşağın iş saatlerinde sosyal medya kullanımlarının yaratıcılık ve üretkenliklerine katkıda bulunduğunu düşünmeleri. Eksiklik ise hali hazırda, iş saatlerindeki sosyal medya kullanımlarının bireysel, profesyonel ve organizasyonel gelişime nasıl katkıda bulunabileceğinin, vadettiği potansiyelin kurumsal düzeyde keşfedilememiş olması. Çok büyük bir kısmı, çalıştıkları kurum hakkında sosyal medyada görüş beyan etmeyi tercih etmese de tercih edenler arasında iş yeri etkinlikleri/ iş arkadaşları ile etkinlikler ve ürün/hizmetleri en baş sıraya koyarak, işveren markasının nasıl doğal elçileri haline geldiklerini gösteriyorlar. Yine de ürün/hizmetler hakkındaki konuşmaların yetkili pazarlama/satış/CRM çalışanları tarafından yürütülmesi gerektiğine inanan büyük bir çoğunluk var. Bu noktada, kurumların halen daha kurumu direk ilgilendiren online resmi şirket sesinin (online official corporate voice) kim olduğunu ve çalışanların işveren marka elçiliği kavramının içine nasıl oturacağını belirli bir politikaya bağlayamamış olduğu görülüyor.
 
 
Çalışanların karşılıklı güven ortamının arayışında olduğu bu dönemde, belli bir nedeni olmayan erişim kısıtlamaları bu karşılıklı güven ortamını zedeliyor. Şirketlerin, aşırı kural ve prosedürden kaynaklı bürokrasinin derecesini artırmamaya gayret ederek sosyal medya politikalarını bir bilgi/danışma noktası olarak konumlandırmaları gerekiyor. İş akdinin, etik el kitabının yeterli olduğunu ve sosyal medya kullanım kurallarının kendilerine güvenilmediğini düşündüreceğini belirtenlerin oranı bir hayli fazla, bu durumda sosyal medya politikalarının her cümlesinin ne kadar hassasiyetle tasarlanması gerektiğini ve iletişiminin de aynı hassasiyetle yapılması gerektiğini söyleyebiliriz.
 
Kurumların neredeyse %80' ninde hali hazırda bir sosyal medya politikası bulunmuyor. Çalışanlar ise hem kendileri hem de kurumları için bu ortamı nasıl daha iyi kullanabileceklerine dair bir bilgi açığını vurguluyorlar, bu konuda bir eğitim alma konusunda istekli olanlar, kurumun doğal marka elçileri haline gelmeye ve bu esnada da kendi profesyonel gelişimlerine katkıda bulunmaya açıklar. Rowley& Jackson' ın(2011), çalışanların bir kuruma ne kadar adanmış olacağının, memnuniyet ve motivasyon derecesinin, kurumsal politikaların tamamen güven ve adalet algısı ile ilişkilerindirildiğinde pozitif olacağı deyişi bu durumun altını çiziyor.
 
Sonuç olarak ulaştığım kurumsal politikalar hakkında bazı önerilerim ise şu şekilde:
 
Çalışan profilini iyi algılamak; şeffaf bir biçimde ne yer, ne içerler, sosyal medyada nerelerde gezerler, tozarlar, konuşurlar bunları dürüst bir şekilde araştırmak, perde arkasından değil. Ancak bu şekilde marka elçisine dönüşme potansiyeli olan çalışanlarla karşılıklı bir bağ kurulabilir.
 
Çalışanlara, iş sözleşmelerinin ve etik el kitaplarının sosyal medya üzerinde herhangi bir durumda bireysel seçimlerini şekillendirecek birincil rehberleri olduğunu anlatmak, sosyal medya politikalarının ve eğitimlerinin onların profesyonel ve kurumsal gelişim/itibar/ilerleyiş için bir yardım masası işlevi gördüğü, asla ve asla eski, bürokratik tip bir organizasyonun uzantısı olmadığı mesajını iyi vermek.
 
Sosyal medya erişimini tümüyle kısıtlamamak, özel erişim uygulamaları ve düzenlemeleri ise açık bir dille, doğru ve geçerli sebeplerle ifade etmek.
 
Sosyal medyayı insan kaynakları uygulamaları için kullanırken çok dikkatli olmak. Çalışanların bir çoğu iş başvuru süreçlerinde kendilerinden habersiz ve durumla alakasız olarak yapılan online aday araştırmalarında sınırın aşıldığını ve bunun özel hayata müdahale olduğunu düşünüyor.
 
Sosyal medya erişimi konusunda departmanlar arası bir ayrımı asla ve asla gözetmemek.
 
Kurumsal politikalarda karşılıklı yarar, güven ve adalet gözetildiği sürece, çalışanlar kuruma çalışılacak bir yer olarak güvenir, memnuniyet dereceleri artabilir, kuruma sadakat ve verimlilik güçlenebilir.  İnsan Kaynakları uygulamaları, çalışanlara bir ses verecek ve öğrenme, gelişme ortamını, kendi kendine karar verme yetisini, esnek çalışma koşullarını sağlayabildiği sürece Bilgi Çağı' nın çalışanına hitap edebilir ve onları kurumsal markalarının bir parçası ve doğal temsilcisi haline getirebilir. Kriz yönetimi, profesyonel çevre genişletme, informal öğrenme, bilgi paylaşımı, kariyer gelişimi konusunda bu ortamdan nasıl yarar sağlayabileceğini öğrenen çalışanlar hem kendi gelişimlerine hem de organizasyonel gelişime ve itibara katkı sağlayabilir.
 
Yetenek savaşının kızışması, genç kuşak çalışanları daha iyi anlamayı ve onların isteklerine, beklentilerine cevap vermeyi esas kılıyor. Buna bilgi çağının dinamiklerini iyi anlayabilmiş şirketlerin konuşulan başarıları da eklenince, sosyal medya politikalarının hangi eğilimle kurgulanacağının önemi bir kere daha artıyor.
 
Araştırmanın önerilerine ve çıktılarına tümüyle değinmek mümkün olmasa da, özetiyle altını çizmek istediğim kavramlar ve genç kuşak beklentisinin resmi bu şekilde. Araştırma hakkında daha detaylı bilgi almak isteyenler, bana e-mail yoluyla ulaşabilirler...
 

Hiç yorum yok: