11 Ekim 2011 Salı

Şiddet, Etik ve Gazetecilik

George Orwell demiş ki: "Real journalism is publishing something someone else does not want published - the rest is just public relations."; Gerçek gazetecilik yazılmak istenmeyeni yazmaktır, gerisi halkla ilişkiler' dir." Halkla İlişkiler' e fazla yüklenmiş gibi görünen ve PR' ın yaşamsal önemini reddeden bir argüman olsa da Gazetecilik ile ilgili söyledikleri tabi ki doğru.

Gazeteci, haber verir: yaratmaz. Gazeteci, altını çizer, üstünü değil. Gazeteci sansürden hiç hoşlanmaz çünkü fikir ve ifade özgürlüğü vardır. Gazeteci aynı zamanda medya etiğinden de bihaber olmamalıdır çünkü en nihayetinde toplumsal bilgi alışverişinde oynadığı rol ile neye hizmet ettiğini sorgulamalıdır.

Habertürk' ün mevzu bahis sürmanşeti inanılmaz tepki topladı. Neden? Çünkü şiddete en ağır biçimde maruz kalmış bir kadın yani öldürülmüş bir kadın resmini mozaiklemeden yayınladı, ana sayfadan. Altaylı amacına ulaştığını belirtse de derinlemesine düşününce bu fotoğraf bu şekilde yayınlanmadan da yarattığı sansasyonun yansımasına eşdeğer olarak, frekans ve hikaye bazında bu konuya katkıda bulunabilirdi. Şiddeti anlatmak için okuyucu gözleri önüne serilen bu durum, sansasyonel habercilik ile aslında gazetecilik anlayışına mı hizmet etti yoksa mecranın kendi PR çalışmalarına mı orası çok tartışmalı. Bir itibar kaygısı güdülmediği gazetenin başındaki Altaylı tarafından açık bir şekilde ifade edildi fakat sansasyon, etik ve toplumsal bilinç paradoksu içinde bir tarafı düzeltmeye çalışırken neleri kaybettiğimize bakmak hepimizin asli işi.

Sansasyon vesilesiyle Altaylı başka bir cevap yazı yazdı ki burada kullandığı doneler tabiki doğruydu. Fakat sorunun çözümünde medyanın oynadığı role bakışı açısından, sınırları fazla ileri alınmış bir yayın anlayışı mevcuttu. İnsan hakları açısından da bakıldığında, ölünün ölüm halinden dolayı kendi bedeni üzerinde herhangi bir tasarrufu yoktu ve bu şekilde bir yayın, bırakın toplum vicdanında nasıl yer bulur, insanın kendi haklarının en basit haliyle elinden alınmasına yol açmadı mı?. Diğer anlamda bakıldığında ise şiddet öğesi içeren görsellerin toplumsal etkisinin sorgulanma durumu ezelden beri devam ediliyor, hem etik hem de sosyolojik açıdan karşıt görüşte bir çok insan tarafından bu konu tartışılıyor.

Konu sansasyonel yapısı itibariyle çok tartışıldı, asıl tartışılması gereken nokta ise tabiki de yüksek oranda şiddete maruz kalan kadınlara nasıl yardımcı olunabileceği idi. Bu resim, bu ve benzer olayların bir daha yaşanmaması sürecine nasıl bir katkıda bulundu, bir bağlantı kurmak pek mümkün görünmüyor şu aşamada. Yayının samimiyetle yapılmak istendiği varsayılsa bile şiddet içerikli yayınların, şiddetin meşrulaştığı bir ortamda kimleri nasıl harekete geçirdiğinden pek emin olamıyoruz...Emin olduğumuz tek bir şey var ki o da şiddet üzerine dikkat çekilmeyen bir konu değildi, o sebeple fotomuhabirin objektifinden dehşet bir görüntü yerine farklı bir hikaye aktarılabilirdi...Gerçek fotomuhabirlik herkesin baktığı yerden bakmamaktır belki de, yoksa gerisi görselli basın bülteni diyebilir miyiz?


Hiç yorum yok: